Wednesday 12 October 2011

Bu "El Kitabı" basit leke çıkarma yöntemlerini içermiyor!!!

Bu sıralar toplumsal farkındalık damarım tuttu, dünyada olup biten türlü eziyetler hakkında yazma dürtümün coşmasından, gezi ve yeme içme yazılarına bir türlü elim ermedi. Bu dertler var olduğu sürece bir hayat nasıl tam anlamıyla “Ohmis Hayat” olabilir ki zaten? O yüzden hazır bir kaç takipçimin olduğu bir blog’um da var madem, yine önemli bir konuyu daha paylaşmak istiyorum.

Konu: ezelden beri bitmeyen sorun, tedavi edilemez salgın hastalık; “kadına yönelik şiddet”. Fiziki, manevi, ekonomik, siyasal ayırımcılık.... Hangi boyutunu ele alırsan al. Seç beğen. Kadınlara yapılanların ne kadar akıl almaz olduğundan, altında yatan sebeplerden, toplumun duyarsızlığından, hatta kışkırtmalarından, bunları yapanların nekadar azılı ruh hastaları olduğundan, namus gerekçelerinin bu iğrençliklere nasıl daha da iğrenç bir boyut kattığından bahsetmeye girmeyeyeyim bile. Gerekmediğinden değil, bunlar hakkında düşündüklerimi ifade edecek cümle kurmakta bile zorlandığımdan.


Bugün çözüme katkısı olabilecek bir şeylerden bahsetmek istiyorum size. Aşağıda, başlıkta geçen El Kitabı'na da birazdan geleceğim.

Ben şahsen, çocukluğumdan beri gözlemlediğim ve yaşadığım ayırımcılık ve haksızlıklardan yırtmak için kendimi eğitime, ekonomik bağımsızlığa ve erkeklerce ezilmemeye kilitlemiş biriyim. Bunda annemin, “oku kendini kurtar, bizim gibi sürünme” veya "bu dünyaya kadınlar köle olarak gelmiş zaten" şeklindeki yorumlarının da payı çok büyüktür. Ki kendisinin bu yorumlarının temelinde, şiddet veya ayırımcılıktan çok ekonomik sebepler ve 9 yaşından buyana durmaksızın çalışmak zorunda olması yatardı. Benim bu, yıllar içinde daha da kemikleşen, sürekli tetikte güçlü kadın olma halim annemin bu mesajlarına kadar dayanıyor, tabi yıllar içinde kendi deneyimlerim de bunun üstüne hep bir şeyler kattı. 

Neyse, bu güçlü durma gayreti zaman zaman beni yorsa da, bu çocuklukta edindiğim bilinç sayesinde çok şükür ki, çoğu çocukluk arkadaşımın sahip olamadığı eğitim imkanına ve özgürlüklere sahip olabildim. Ama, çok şükür derken bile içim burkuluyor, çünkü “çoğu arkadaşımın sahip olamadığı” kısmı acıklı. Buna imkan bulamayan köydeki kız arkadaşlarımı veya yakınlarımı düşününce, kendimi o kadar da “kurtulmuş” hissedemiyorum. Kaldı ki, eğitim görmüş olmanın, iş/kariyer sahibi olmanın, ekonomik bakımdan “özgür” olmanın, çok “bilinçli” bir arkadaş çevresine, aileye, kocaya, sevgiliye sahip olmanın tek başına yetmediğini de anlamış bulunuyorum. Daha doğrusu işimizin bununla bitmediğini. Sorunlar, tüm insanlar için ortak ve çok yönlü şekilde çözülmediği sürece de tekrar edip gidiyor.

Bu konuda çözümün de iki boyutu var bence. Biri; başka kadınlara yapılan ayırımcılığı veya saldırıyı, sırf “oh, ben yırttım nasılsa” diye göz ardı etmeye bir son vermek, ve şu an çevremizde yaşananları hem hukuki açıdan hem de insanlık namına durdurabilmek. Diğeri ise; bu ayırımcılık ve saldırıların sürüp gidebileceği zaman boyutuna da etki edebilmek. Yani, bizden sonraki kuşaklar henüz büyümeden, bu sapkın zihniyeti şimdiden değiştirmek ve gelecekteki sorunların oluşmasını önlemek.


Mesela örneğin (bu lafa da bayılırım :)) Benim şu an 5 yaşında olan bir kız yeğenim var (Ela) ve kendisi nispeten ablamın ve benim bulunduğum kuşağa göre daha bilinçli bir çevreye sahip. Hasbelkader daha güçlü ve özgür bir kadın olma potansiyeli taşıyor diyebiliriz. Tabi yine de garantisi yok biliyorum. Çünkü çevreden gelebilecek şiddet ve taciz tehlikelerine, okulda veya iş hayatında karşılaşabileceği açık veya gizli ayırımcılıklara, sokakta yaşayabileceği, sevgililerinden görebileceği fiziksel veya psikolojik baskılara ilişkin riskler ortadan kalkmış değil. Onu kendi hayatı için bilinçlendirmek çok büyük bir adım olsa da tek başına yetmiyor, gelecekte çoluk çocuk yetiştirecek bir kadın olan kendisine şimdiden bir "bilinçli anne" aşısı yapmak da gerekiyor. O da yetmez. Tabi ki ve belki de en en en önemlisi, günümüzün erkek çocuklarını ve o erkek çocukların yetişmesinde payı ve katkısı olan herkesi, şöyle bi kendine getirmek gerekiyor. 


Sadede geleyim, daha geçen gün ablam anlattı. Ela’ya çoğunlukla babaannesi bakıyor. Bir sabah Ela’ya, kalkınca yatağını düzeltmesi için ısrar ediyor. Ela da, abisinin yatağı toplanmamış olduğunu gördüğü için olayı sorguluyor ve “ama abim toplamamış, o niye toplamıyor niye ben topluyorum” diyor. Babannesi de, “ee, abin erkek, o toplamaz, sen kızsın toplaman lazım” diyor !!!! Hadi buyrun.

Babaannenin kendisi de son derece iyi niyetli bir kadıncağızdır bu arada ama, ne yazık ki pek çok kadın gibi, hayatı boyunca kendisine öğretilen ve oğlunu yetiştirirken de bildiği bir tek bir doğru üzerinden konuşuyor. “Çünkü o erkek”, "çünkü sen kızsın" şablonunu aktarıyor. 
Tabi bu cümleyi o esnada tesadüfen duyan ablam kopmanın eşiğine gelip, hemen müdahale ediyor. “Abin erken kalkınca uyku sersemi toplamayı unutmuş yavrum, akşam gelince o da toplıyacak” diyor falan kıvırıyor. Kaynanasına da gözlerini belerterek gerekli uyarıyı yapıyor. :)


Artık bu iki cümlenin hangisi Ela’nın beynine etki etmiştir, bilemiyorum. Abisiyle kendisi arasında, cinsiyet bazlı bir fark olmadığını idrak edebilecek mi, yoksa bir erkeğin yaptığı/yapacağı her türlü hödüklüğün sırf erkek oldukları için toplumca hoş görüldüğünü ve şahsen de kabullenmek gerektiğini mi düşünecek? Eğer ikincisini düşünerek büyürse kendi yaşayacakları ve gelecekteki çocuklarına aktaracağı doğru ne olacak? Sorarım size..
Kadın, erkek, amca, teyze, kaynana, kayınpeder; sınır tanımaksızın hepsinin beynine beynine kazımak lazım bazı şeyleri. Yoksa kızlar tek başına okumuş, bilinçlenmiş ne yazar, erkekler hödük olmaya devam ettikten sonra.



Şimdi de, kadınların şu an yaşananlar hakkında bilinçlenmesi kısmına gelelim. 


4-5 yıl önce dikkatimi çeken bir çalışmaydı bu. O zaman da, arkadaşlarıma e-posta ile bir duyuru yapmıştım. Bugün, e-posta arşivimi karıştırırken farkettim ve bloguma alayım dedim. Ne kadar yayıldı, kaç kadına ulaştı bilemiyorum. Helsinki Yurttaşlar Derneği, 2006 yılında, bir "Kadının El Kitabı" çıkardı. Araştırmacı Esra Koç ile Avukat Ayşegül Kaya'nın yayına hazırladığı kitap ve sesli CD, kadınların yasalardaki haklarını bir bir anlatıyor. “Kadının El Kitabı - Yasalardaki Haklarımız”ın baskısı Şubat 2008 itibariyle tükendiği için kitaba internet üzerinden PDF formatında bir link yer alıyor.

Lütfen bilgilenelim, tanıdığımız, sevdiğimiz tüm kadınları bilgilendirelim. Tabi erkekleri de !!!

bu konudaki daha detaylı yazım için kadının el kitabı

güvenle kalın.

No comments:

Post a Comment